15 Temmuz gecesi Atatürk Havalimanı’nda ne yaşandığı yeni ortaya çıktı. Gerçekler bir gün mutlaka ortaya çıkar

Posted by

15 Temmuz’da 2016’da Fetullahçı Terör Örgütü’nün alçak darbe girişiminde 34 kişi şehit oldu, onlarca insan yaralandı.

FETÖ’ün 15 Temmuz’daki hain saldırısıyla ilgili yeni detaylar ortaya çıktı. FETÖ’nün Atatürk Havalimanı’nı işgal girişiminde 2 şehit olmuştu.

Atatürk Havaalanı’nın efsane muhabiri Faik Kaptan, Atatürk Havalimanı’nda neler yaşandığını anlattı. Sosyal medya hesabından “15 Temmuz’un kırılma anı… Kalkışma da Atatürk Havalimanı’n da film gibi bir yaşanmışlık…İlk kez okuyacağınız bu hikaye tarihe not olsun… “ sözleriyle cümlelerine başlayan Kaptan o geceler neler olduğunu aktardı.

İŞTE KAPTAN’IN O YAZISI:

Bugün 14 Haziran, aşağıdaki yazının öznesi 15 Temmuz. Uzunca da olsa macera filmi gibi bir kalkışma anısı. Uzun bir tatile giriyoruz. Zamanınız çok.

15 Temmuz Kalkışmasının kırılma noktalarından birisi de o gece Atatürk Havalimanı’nda yaşandı. Şimdiye kadar yayınlanmayan, ancak kulaktan kulağa anlatılan o kahramanlık hikayesini yaşayanın ağzından ilk kez okuyacaksınız.

Olayın kahramanı korktuğundan değil, yaptığı hareketin sadece görevi olduğu bilincinden ve de en önemlisi mütevaziliğinden kimliğinin açıklanmasını istemiyor. Saygı duydum. İsimleri ben seçtim.

SİVİL GÖREVLİ

Güneydoğu’nun şanlı illerinden birisinde doğdu. Geniş sayılabilecek bir ailede büyüdü. Zor şartlarda okudu, büyüdü, ülkesine hizmet etmenin yollarından birisi olan devletin güvenliğini seçti. Arkadaşları arasında sevilen, saygı duyulan bir pozisyonu vardı.

Son iki yıldır da Atatürk Havalimanı’nda görev yapıyordu. Görevi icabı sivil dolaşıyordu.

Kulaktan kulağa duyduğumuz o gece yaşananları anlatması için uzun süre peşinde koştum. Hiç bir zaman itiraz etmedi ve sadece, “Zamanı gelince konuşuruz abi” diye geçiştirdi.

ŞAKA GİBİYDİ

Artık bıktırmıştım. Son karşılaştığımızda adını burada Galip olarak adlandıracağım bu arkadaş bana gülerek, “Gel abi kısaca anlatayım” dedi ve gerçekten bir ömre sığacak o anları tekrar yaşarcasına şöyle anlattı:

“Sıcak bir Temmuz akşamıydı. Arkadaşlarla beraber yemek yedik ve terminal içinde göreve çıktık. Hareketleri şüpheli olan iki kişiyi takip ediyorduk. Bu arada da telefonda WhatsApp’ta oluşturduğumuz arkadaş grubundan da tuhaf mesajlar gelmeye başladı.

İlk olarak köprüde görevli bir arkadaş iki tankın köprü girişini kesmek için geldiğini yazdı. Önce tatbikat zannettik. Yazışmalar hızlanmaya başladı. Her taraftan askerin bir hareket içine girdiği haberleri geliyordu. Ne olduğunu anlayamadık.

Son gelen haber işin tuzu biberi oldu. Asker, Çevik Kuvvetin silahlarını topladı haberiydi. Tabi buna inanmadık. 5 bin kişilik bir Çevik Kuvvet kuzu gibi silahlarını teslim etmezdi. Bu şekilde kasıtlı haberler de çıkartılıyordu.”

İSTEYEN GELMEYEBİLİR…

Bir anda işin renginin değişmeye başladığını hissettiğini söyleyen Galip, yaptığı bir anonsla arkadaşlarını odaya topladığını belirterek şöyle devam etti:

“Odaya doğru giderken Atatürk Havalimanı’nın giriş kapısı olan Yol Arama bölgesine iki tankın geldiği ve askerlerin de havalimanına giriş çıkışı kestiği haberi geldi.

İşin tatbikat olmadığı anlaşıldı. Ancak bizlere hep bugüne kadar devlet büyüklerimiz ‘Artık Türkiye’de ihtilal olmaz’ dediler. Hep buna inandık. Ama bir şeyler oluyordu.

Arkadaşlarla odamızda toplandık. Dolaplarımızdan uzun namlulu silahlarımızı çıkardık. Çelik yeleklerimizi giydik. Kendilerine bir konuşma yaptım. ‘İsteyen arkadaş gelmeyebilir. Çünkü bunun sonunda ölüm olabilir ’ dedim. Sonuçta bütün arkadaşlar bir olduk. Oradan hep birlikte yol aramaya gittik. Askerler oradaydı. Havalimanı giriş ve çıkışını kapatmışlardı. Başlarında bir Albay vardı. Albay elinde uzun namlulu bir silahla herkese emirler veriyordu.”

SEN RUTBELİ MİSİN?

Biz grup halinde terminal tarafından gelince, Albay’ın yanlarına geldiğini söyleyen Galip, Arkadaşların hepsi resmi bir tek ben sivil kıyafetli olduğum için bana doğru dönerek, “Sen polis misin?” dedi. Ben, “ Evet” dedim. Bu kez, “Rütbeli misin?” diye sordu. Ben de kendisine sadece” Hayır” dedim. Bu kez, “ Buranın rütbelisi, sorumlusu kim, nerede?” dedi. Ben de “Bilmiyorum” dedim.

İkimizin de birbirimizden hoşlanmadığı gözlerimizden belli oluyordu. Ben sadece sinirden dudaklarımı ısırıyordum. O ise küstah şekilde bakıyordu.

O anları tekrar yaşarcasına cebinden çıkardığı kağıt mendille alnını silen Galip, Albayın bir süre yüzüne baktığını sonra arkasını dönerek tankın yanına gittiğini söyledi.

Yol arama bölgesinde bir süre daha kalıp gözlem yaptıktan sonra arkadaşlarıyla birlikte Şube Müdürlüğüne geldiklerini söyleyen Galip burada yaşadıklarını ise şöyle anlattı:

“MÜDÜRÜM, ALBAY RUTBELİ ARIYOR.”

Şube Müdürlüğüne gittikten sonra doğru Müdür Beyin makamına gittim. Yanında yardımcısı ile beraber devamlı olarak olayları takip ediyorlardı. Onlar da kendi WhatsApp grubundan diğer Emniyet Müdürü arkadaşlarıyla görüşüyorlardı. Gelecek emiri bekliyorlardı.

Müdür Beye yol aramadaki durumu anlattım. Oradaki Albay’ın rütbeli birisini aradığını söyledim. Müdür bey çok soğukkanlıydı. “Aramaya devam etsin” dedi.

Ben aşağıya indim ve tüm araçları çıkartıp Şube Müdürlüğü binasının önüne getirtip bir engel olacak şekilde dizdirdim.

Bu arada yeni tayin olmuş bir Komiser Muavini, Şube Müdürlüğünde görevli arkadaşları toplamış onlara, silahlarını kuşanıp karakol binasının arkasında beklemelerini söylüyordu. Genç arkadaştı. Derhal müdahale ettim ve kendisine “ Öyle şey olmaz bütün arkadaşların ön tarafta olmaları gerektiğini söyledim. Kritik bir gece yaşamaya başlamıştık. Biz devletimizin gücüydük arkada değil ön cephede olmalıydık. Böylece bütün arkadaşlar ön tarafta araçların yanında beklemeye başladık.

TARİHE GEÇEN KIRILMA NOKTASI

“İçim içime sığmıyordu. Bir yanlışlık vardı, ama neredeydi, çözemiyordum. Yanlışlık bizde değildi. Yanlışlık askerdeydi. Olmaması gereken yerdeydiler. Sizin Türkiye’nin gözbebeği, dünyaya açılan kapısı Atatürk Havalimanı’nda tankınızla topunuzla, uzun namlulu silahlarınızla ne işiniz vardı?

Bütün bu soruların cevabını almak için birkaç arkadaşımla beraber tekrar Yol Arama bölümüne yola çıktım. Bu arada yoldayken İstanbul Emniyet Müdürümüz Mustafa Çalışkan telsizden o tarihi anonslarını yapıyordu.

Işık çakmıştı. Yüreğim kabardı ve o hızla Yol Arama bölgesinde görevli olanın asıl biz olduğunu anlatmak amacıyla yeniden görev alanımıza geldim.

O Albay oradaydı. Beni gördü. Elinde uzun namlulu silahla bana doğru geldi. Küstah bir şekilde bana tekrar, Rutbeli polisleriniz nerede?” diye bağırarak sordu.

Artık iş zıvanasında çıkmıştı. Ben kendisine, “Ne yapacaksın rütbeliyi? Diye bağırdım.

Ben bağırarak konuşunca sinirli bir şekilde elindeki uzun namlulu silahı yarım doğrultup üzerime yürüdü. Askerinin önünde benim böyle bağırarak konuşmam ağırına gitmişti. Tam karşıma geldi. Sinirim tamamen geriliydi. Kendimi kaybetmek üzereydim. Son ana kadar sabredecektim. Ancak o elindeki uzun namlulu silahı üzerime doğrultunca işte o anda ipler koptu.

Bir anda belimin sol tarafında ceketimin altındaki ve ağzında mermi olan beylik tabancamı sağ elimle çektim ben de namluyu onun yüzü hizasına doğrulttum.”

AK SAKALLI’YA İNANDIM

“İkimizin de alnında boncuk gibi terler birikmişti. Ateş etsek belki namludan çıkacak mermiler havada birbirine çarpacaktı. O kadar yakındık. Göz gözeydik. O benden böyle bir şey beklemiyordu. Gözlerimdeki kararlılığı görünce bir an duraksadı, yarım adım geri çekildi. Ancak silahı hala başımın hizasındaydı. Erkekliğe zeval vermek de istemiyordu. Hangimiz önce tetiği çekecektik. Belirsizlik oradaydı. Tam film sahnesi gibiydi.

Hava bir anda buz gibi olmuştu. Yol Aramada hayat durmuştu. Orada ki bütün asker ve polis bizi seyrediyordu. Hayatım gözümün önünden geçti. Bitecekse hep böyle bitmesini istemiştim. Aradan sanırsınız saatler geçti. Ama her şey birkaç saniyede olup bitti.

Bir anda ortalığı büyük bir gürültü kapladı. Kahraman halkımız tankların arkasından koşarak geldi ve birkaç kişi iki namlunun arasına girdi. Beni inanır mısınız aksakallı bir amca kucakladı ve oradan uzaklaştırdı. Albayı da gençler kapmıştı. Hani tarihimizde hep okuruz, savaş meydanlarında Türk askeri ne zaman sıkışsa yanına hep aksakallılar gelir diye. Bana da öyle sanki öyle oldu. Ben pek sıkışmamıştım, zaten gözüm kararmıştı ama benim aksakallı kanlı canlı babayiğit bir amcaydı.

İşin rengi değişmişti. Türk Halkı devletine sahip çıkmıştı. Devletin polisi de bu kalkışmaya kelimenin tam anlamıyla pabuç bırakmamıştı.

“SON GÖRDÜĞÜMDE İÇ ÇAMAŞIRIYLAYDI”

Atatürk Havalimanına gelen halkın bir anda tankların üstüne çıktığını ve duruma hakim olduğunu belirten Galip derhal anons yaparak iç ve dış hatlardaki tüm polisleri çağırdıklarını gelen Çevik Kuvvet ve Özel Harekatçılarla beraber orada ikisi rütbeli tam 65 askeri göz altına aldıklarını söyledi ve sözlerini şöyle tamamladı:

“Arkadaşlarımız askerleri bir konvoy halinde Şube Müdürlüğüne götürdüler. Orada gözaltına aldılar. Silahlarını teslim aldılar, Üstlerinde elbiseleri çıkarttılar. Daha sonra kendilerine giyebilecekleri eşyalar verildi.

Son gördüğümde uzun namlulu silahını alnıma dayayan o Albay iç çamaşırı ile bir köşede bekliyordu. Beni görünce gözlerini aşağıya indirdi.”

İşte bizim gizim gizli kahramanımız polis Galip o geceki bu kırılma anını böyle anlattı. Galip’e son olarak aprona giren zırhlı araçların nereden girdiğini sordum. Zira her kes A kapısından diyordu.

Galip buna da cevap verdi ve ”Biz de önce A kapısından girdi zannettik. Oradaki arkadaşlara zorduk. Oradan girmemişler. Sonradan öğrendi ki Yeşilköy tarafında Askeri Havalimanı’nın yanında bulunan bir demir kapı var o kapıyı açmışlar ve zırhlı araçlar oradan girmiş “ dedi.

Böylece buna da açıklık getirmiş olduk. İşte oradan giren iki zırhlı araç içindeki askerler de uçuş kulesini işgal etmişlerdi. Onlar da kısa sürede orada ki görevli polis arkadaşlarımız tarafından tesirsiz hale getirildi. Bu arada vatandaşlar da terminal içinden aprona çıkarak kulede askeri gözaltına alan polislere destek oldu.

Böylece kalkışma hareketi sabaha karşı tamamen Atatürk Havalimanı’ndan temizlendi. Biz de rahatladık.

Sonuç: FETÖ terör örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde ihtilal denemesi, daha doğru Kalkışma hareketi yapmak istemesi, halkla beraber yaşanan bütünleşme sonucu işte böyle bitirildi. Ben Türk ordusunda 3 kez askerlik yaptım. Şanımla şerefimle toplam bu süre 28 ay sürdü. Son olarak da 1974 Kıbrıs Barış harekatında ihtiyat olarak gittiğim birliğimde Üsteğmen rütbesi taktım. Asker vatanına milletine hizmet eder. Devletinin hep yanındadır. Bu tür işlere alet olmaz.

O GECE BİZİM YAŞADIKLARIMIZ…

Ülkemizin en büyük sınır kapısı olan Atatürk Havalimanı’nda 15 Temmuz 2016 gecesi yaşananları tarihe not düşmek adına sizlerle paylaşmak istedim. Bu arada tam bir yıl sonra da Atatürk Havalimanı’nda o gece yaşadıklarımızı belgeleyen İstanbul Havalimanı Muhabirleri Derneği üyeleri olan bizler muhteşem bir de fotoğraf sergisi açtık.

Atatürk Havalimanı Muhabirleri olarak Kalkışmanın yaşandığı o gecede görevlerini kusursuz yapmanın erdemini hak ettiğimize inanıyorum. O gece kimler mi vardı? Haklarını yemeyelim. Sırasıyla, Cevdet Özdemir (Sabah), Ferhat Yasak (İHA), Mehmet Ali Derdiyok (AA), Gökhan Artan (Habertürk), Tuncer Cengiz (İHA), Süleyman Şen (Akşam), İbrahim Yıldız (DHA), Hüseyin Aslıyüce (DHA) ve de ancak saat 04.00’de ulaşabilen ben.

Evde yemek yerken ilk önce köprüde ki hareketleri TV’den seyrettim ve bir tatbikat zannıyla umursamadım. İşin gerçeğini anladığımda aracımla yola çıktım, ancak Avcılar’dan öteye gidemedim. Yol tıkalıydı. Aracımı bir yere bıraktıktan sonra yürüyerek havalimanına gidebildim.

İşte bu arkadaşlarımız havalimanına gelen tankların ilk görüntülerini anında merkezlere gönderip yaşananları kamuoyuna ve dünyaya ilk duyuranlar oldular.

Gazetecilik böyledir. Olayın içine girdiğiniz anda yaşamın farkına varamazsınız. O anda hayat durur. Üzerinize namlu çevrilidir ama, o hala çekime devam eder. İşte bu arkadaşlar tüm bunları yaşadı.

Şimdi sizlere o geceden küçük küçük anekdotlar anlatacağım.

– İlk olarak alanda nöbetçi olan arkadaşlar Hüseyin, Cevdet, Ferhat ve M.Ali arkadaşlarımız tankların geldiğini duydukları için yol kontrol bölgesine gittiler.

Buraya ilk tank saat 22.10’da geldi. Ben de bu sırada Hüseyin ile telefonla konuşuyordum. Hüseyin’den heyecan dolu bir ses:

“Abi şu anda yanımdan bir tank geçti” dedi.

Kendisine sakin olmasını söyledim. Gerçekle yüzleşmenin zamanı gelmişti. Kendilerini bir halt zanneden bir takım kişiler kalkışmışlardı. Ama bu kez pabuç pahalıydı.

Halk yavaş yavaş sokağa çıkıp tanklara yumruk atmaya başlamıştı.

Burada, yüce Türk milletinin asaletinden bahsetmek istiyorum. Bunları görerek yaşadık. Halk akın akın havalimanına geliyordu. Binlerce insan tankların önünü kesmiş ve üzerine çıkmıştı. Bedenlerini araçlarını gözlerini kırpmadan tankların önüne atmış yürüyüşlerini engelliyordu.

Tankları durduran kahramanlar kalkışmacı askerin terminali ve kuleyi işgal ettiğini duydular. Onlara da mani olmak istiyorlardı. Büyük bir gurup halinde yürüyüşe geçtiler. Önce gidiş katından terminale girdiler, pasaport noktasından geçtiler. Burada karşılaştıkları ve ürkek gözlerle kendilerine bakan turistlere gülümseyerek rahat olmalarını söylediler. Onları rahatlattılar. Küçük çocuklarının başlarını okşadılar. 300’lü kapılardan aprona çıktılar uçakların altına kadar gittiler.

Gece çok sıcaktı. Çoğunun karnı acıkmış ve susamıştı. Havalimanı her şeyi olan bir mekandı. Hiçbir şeye el sürmediler. Talan etmediler. İşletmeci firma TAV, halk için geçecekleri yol boyunca koliler içinde soğuk sular koydu. Bisküvitler koydu. İhtiyacı olanlar aldı içti ve yedi. İnanın yedikleri içtiklerinin bedelini kafelerdeki kasaya bırakıyorlardı. Oralardaki görevliler para istemediklerini söylemelerine rağmen ücreti bıraktılar. Hatta para bırakmayı unutup gidenler bir süre sonra geri dönüp ödeme yapmak istedi. İşte milletimiz buydu. Asalet buydu. Kimse halkın bu direnişine başka kılıf aramasın.

Bu arada son model minibüsünü tankın önüne çekip hareket etmesini önleyen kahramanla ilgili anımızı da söylemek istiyorum. Fotoğraflardaki görüntülerde aracın üstünde çalıştığı firmanın adı yazılıydı. Firmayı telefonla aradık ve sahibine ulaşmak istediğimizi söyledik. Aracın sahibi minibüsüyle bir havayolu şirketimizin uçucu personeline servis hizmeti veriyordu. Kendisine telefonla ulaştık. Aracını ertesi gün hasarlı aracını almak için havalimanına geleceğini söyledi. Ancak pek haberinin yapılmasını istemiyordu. Israr ettik, kabul etti. Ertesi gün paramparça olmuş üzerinde tank geçmiş aracının başında konuştuğumuz bu arkadaşın sergilediği tevazu da milletimizin asaletinin bir parçasıydı. “ O hainleri durdurduk ya gerisi önemli değil. Sayın Valimiz zararımın karşılanacağını söyledi. Allah razı olsun.” diyordu.

15 Temmuz kalkışmasını yaşadık. Atatürk Havalimanı o gece ülkenin kalbinin atığı birkaç noktadan biriydi. Öncelikle Cumhurbaşkanımız buradaydı. Sayın Cumhurbaşkanımızın burada yaptığı açıklamaları da bu arkadaşlarımız anında canlı yayınlarla merkezlerden tüm yurda ve dünyaya duyurdu.

NOT, FOTOĞRAFLAR:

Uçuş kulesi işgal edildi. Mavi bereli bir asker kulede sivil görevlilerin başında. Fotoğraf: İbrahim Yıldız.

Terminal içinden işgal edilen kuleyi kurtarmak için aprona geçen vatandaşlara içerde su ve yiyecek TAV tarafından verildi.

FAİK KAPTAN NOT:

Güzel anlatım evet asker ve polisin çalışmaması iyi olmuş çok kan dökülürdü muhtemel albay dahil askerler FETÖ askeri değilmiş emir almış göreve gelmişler yoksa polislere ateş etmelerine mani bir ortam yokmuş aynı şekilde kuleye gelenlerin iki polis memuruna teslim olmaları mümkün olmazdı. Girişte polisleri vururlardI. Allah bu milleti korudu çok şükür asıl FETÖ askerleri köprüde ve Ankara’da cinayet işlediler malum.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir